باب: ما
جاء في قوله:
{وهو الذي
أرسل الرياح
نشرا بين يدي
رحمته}
/الفرقان: 48/.
5. "O'DUR Kİ, RAHMETİ OLAN (YAĞMURUN) ÖNÜNDEN MÜJDECİ
OLARAK FARKLI YÖNLERDEN RÜZGARLAR GÖNDERİR."
AYETİ
{قاصفا}
/الإسراء: 69/:
تقصف كل شيء. {لواقح}
/الحجر: 22/: ملاقح
ملقحة. {إعصار}
/البقرة: 266/: ريح
عاصف تهب من
الأرض إلى
السماء كعمود
فيه نار. {صر} /آل
عمران: 117/: برد.
{نشرا}: متفرقة.
قاصفا.kelimesi
her şeyi kökünden söküp atan demektir. ملاقح kelimesi ile eş anlamlı olan لواقح kelimesi aşılayan, aşılayıcı ملقحة anlamına gelir. إعصار kelimesi adeta içinde ateş yanan bir sütun görüntüsüde
olan ve yeryüzünden gökyüzüne doğru şiddetle esen rüzgar anlamındadır. صر kelimesi soğuk anlamı-na gelir. متفرقة ise farklı yönlerden / birbirinden ayrı () anlamındadır.
حدثنا
آدم: حدثنا
شعبة، عن
الحكم، عن
مجاهد، عن ابن
عباس رضي الله
عنهما،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
(نصرت بالصبا،
وأهلكت عاد
بالدبور).
[-3205-] Abdullah İbn Abbas'tan
nakledildiğine göre Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi
ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Ben saba rüzgarı ile desteklendim. Ad kavmi ise debur
denen (batıdan esen) rüzgar ile helak oldu."
حدثنا
مكي بن
إبراهيم:
حدثنا ابن
جريج، عن عطاء،
عن عائشة رضي
الله عنها
قالت: كان
النبي صلى
الله عليه
وسلم إذا رأى
مخيلة في
السماء أقبل
وأدبر، ودخل
وخرج وتغير
وجهه، فإذا
أمطرت السماء
سري عنه، فعرفته
عائشة ذلك،
فقال النبي
صلى الله عليه
وسلم: (ما أدري
لعله كما قال
قوم:
{فلمارأوه
عارضا مستقبل
أوديتهم}.
الآية).
[-3206-] Hz. Aişe'nin şöyle dediği
nakledilmiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gökyüzünde yağmur yüklü bulutlar gördüğü zaman
telaşlı bir şekilde hareket eder, ileri geri gidip gelir, içeriye girip çıkar
ve yüzündeki ifade değişirdi. Fakat yağmur yağdığı zaman neşesi yerine gelirdi.
Daha sonra Hz. Aişe Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
O telaşlı halini anlatmış ve Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem de şöyle buyurmuştur: "Ne bileyim,
belki de durum Ad kavminin (kendilerine gelen azabdan
habersiz bir şekilde) " ... vadilerine doğru enlemesine yayılan bulut'u görünce ... " söyledikleri gibi olacaktır."
AÇIKLAMA: İmam Buhari,
"Yahut sizi tekrar denize gönderip de üzerinize kırıp geçiren bir fırtına
göndererek, inkarınız ve nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmayacağından emin mi
oldunuz? Sonra bize karşı size arka çıkacak hiç bir kuvvet bulamazsınız."[İsra 69] ayetinin tefsirini yapmak üzere başlık altında قاصفا kelimesinin anlamına yer vermiştir. Ebu
Ubeyde: "Bu fırtına, kasırga her şeyi yerle bir
eden, kökünden söküp atan şiddetli rüzgardır."
لواقح
kelimesinin anlamını ise "Aşılayıcı olarak rüzgarlar gönderdik. Derken
gökten yağmur indirip onunla sizi suladık. Halbuki o suyu hazinelerde depolayan
da sizler değilsiniz"[Hicr 22] ayetinin tefsiri
olarak vermiştir.
İmam Buhari'nin نشرا kelimesine farklı yönlerden / birbirinden ayrı متفرقة anlamını vermesi Ebu Ubeyde'nin görüşüyle örtüşmektedir. Çünkü Ebu Ubeyde'ye göre bu kelime
"her yönden, her taraftan ve her yerden esen" anlamına gelmektedir.
İbn Battal şöyle demiştir: "Abdullah İbn
Abbas'tan nakledilen hadis Allah’ın yarattığı bazı varlıkların diğerlerinden
üstün olabileceğini göstermektedir. Ayrıca bu hadisten şu sonuçlar da
çıkarılabilir: 1. Bir kimse Allah'ın kendisine lutfettiği
nimetlerden bahsedebilir. Ancak bu sadece nimeti anmaktan ibaret olmalıdır,
övünç ve böbürlenme vesilesi kılınmamalıdır. 2. (Ders almak veya bilgi vermek
maksadıyla) Geçmiş ümmetlerden ve onların nasıl yok edildiğinden
bahsedilir."
Daha önce Yağmur Duası başlığı altında geçen Hz. Aişe'nin rivayet ettiği hadisten şunları anlıyoruz: 1. Daha
önce geçip giden toplulukların başına gelen hadiseler gibi nedenlerle kişinin
korkuya ve endişeye kapılması mümkündür. 2. Günahları dolayısıyla yok edilen
geçmiş ümmetlerin izinden gidilmesi yasaklanmıştır. Çünkü bu durumda onların
başına gelenlerin takipçilerinin başına gelmesinden de korkulur. 3. Nebi (s.a.v.),
Allah Teala'nın Kur'an'da
belirttiği gibi ümmetin e karşı çok düşkün ve şefkatlidir.
باب: ذكر
الملائكة.
6. MELEKLER
وقال أنس: قال
عبد الله بن
سلام للنبي
صلى الله عليه
وسلم: إن
جبريل عليه السلام
عدو اليهود من
الملائكة.
Enes bin Malik r.a.'in söylediğine göre Abdullah İbn Selam, Nebi (s.a.v.)'e şöyle demiştir:
"Yahudilerin melekler arasında kendilerine düşman olarak bildikleri melek
Cebrail’dir (A.S.)."
وقال ابن
عباس: {لنحن
الصافون}
/الصافات: 165/:
الملائكة.
İbn Abbas "Biziz, o saflar halinde dizilmiş olanlar, gerçekten
biziz. "[Saffat 165] ayetinde saf saf duranların melekler olduğunu söylemiştir.
حدثنا
هدبة بن خالد:
حدثنا همام،
عن قتادة. وقال
لي خليفة:
حدثنا يزيد بن
زريع: حدثنا
سعيد وهشام قالا:
حدثنا قتادة:
حدثنا أنس بن
مالك، عن مالك
بن صعصعة رضي
الله عنهما
قال: قال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (بينا
أنا عند البيت
بين النائم
واليقظان -
وذكر: يعني
رجلا بين
الرجلين -
فأتيت بطست من
ذهب، ملئ حكمة
وإيمانا، فشق
من النحر إلى
مراق البطن،
ثم غسل البطن
بماء زمزم، ثم
ملئ حكمة
وإيمانا،
وأتيت بدابة
أبيض، دون
البغل وفوق
الحمار:
البراق، فانطلقت
مع جبريل حتى
أتينا السماء
الدنيا، قيل:
من هذا؟ قال
جبريل، قيل:
من معك، قيل:
محمد، قيل: وقد
أرسل إليه،
قال: نعم، قيل:
مرحبا ولنعم
المجيء جاء،
فأتيت على آدم
فسلمت عليه،
فقال مرحبا بك
من ابن ونبي،
فأتينا
السماء الثانية،
قيل: من هذا،
قال: جبريل، قيل:
من معك، قال
محمد صلى الله
عليه وسلم، قيل:
أرسل إليه،
قال: نعم، قيل:
مرحبا به
ولنعم
المجيء جاء،
فأتيت على
عيسى ويحيى
فقالا: مرحبا
بك من أخ
ونبي، فأتينا
السماء
السماء
الثالثة، قيل:
من هذا، قيل:
جبريل، قيل:
من معك، قيل:
محمد، قيل:
وقد أرسل
إليه، قال:
نعم، قيل:
مرحبا به ولنعم
المجيء جاء،
فأتيت على
يوسف فسلمت
عليه، قال:
مرحبا بك من
أخ ونبي،
فأتينا
السماء الرابعة،
قيل: من هذا،
قيل: جبريل، قيل:
من معك، قيل:
محمد صلى الله
عليه وسلم،
قيل: وقد أرسل
إليه، قيل:
نعم، قيل:
مرحبا به
ولنعم المجيء
جاء، فأتيت
على إدريس
فسلمت عليه
فقال: مرحبا
من أخ ونبي،
فأتينا
السماء
الخامسة، قيل:
من هذا، قال:
جبريل، قيل:
ومن معك، قيل:
محمد، قيل:
وقد أرسل
إليه، قال:
نعم، قيل:
مرحبا به
ولنعم المجيء
جاء، فأتينا
على هارون
فسلمت عليه،
فقال: مرحبا
بك من أخ ونبي،
فأتينا على
السماء
السادسة، قيل:
من هذا، قيل:
جبريل، قيل:
من معك، قيل:
محمد صلى الله
عليه وسلم،
قيل: وقد أرسل
إليه، مرحبا
به ولنعم المجيء
جاء، فأتيت
على موسى
فسلمت عليه،
فقال: مرحبا
بك من أخ
ونبي، فلما
جاوزت بكى،
فقيل: ما
أبكاك؟ قال:
يا رب هذا
الغلام الذي بعث
بعدي، يدخل
الجنة من أمته
أفضل مما يدخل
من أمتي،
فأتينا
السماء
السابعة، قيل:
من هذا، قيل:
جبريل، قيل:
من معك، قيل:
محمد، قيل:
وقد أرسل
إليه، مرحبا
به ونعم
المجيء جاء،
فأتيت على
إبراهيم
فسلمت عليه،
فقال: مرحبا
بك من ابن
ونبي، فرفع لي
البيت
المعمور، فسألت
جبريل فقال:
هذا البيت
المعمور،
يصلي فيه كل
يوم سبعون ألف
ملك، إذا
خرجوا لم
يعودوا إليه
آخر ما عليهم،
ورفعت لي سدرة
المنتهى،
فإذا نبقها
كأنه قلال
هجر، وورقها
كأنه آذان
الفيول، في
أصلها أربعة
أنهار: نهران
باطنان،
ونهران
ظاهران،
فسألت جبريل،
فقال: أما الباطنان
ففي الجنة،
وأما
الظاهران
النيل والفرات،
ثم فرضت علي
خمسون صلاة،
فأقبلت حتى
جئت موسى
فقال: ما
صنعت، قلت:
فرضت علي
خمسون صلاة،
قال: أنا أعلم
بالناس منك،
عالجت بني إسرائيل
أشد
المعالجة،
وإن أمتك لا
تطيق، فارجع إلى
ربك فسله،
فرجعت
فسألته،
فجعلها
أربعين، ثم
مثله، ثم
ثلاثين، ثم
مثله، فجعل
عشرين، ثم
مثله، فجعل
عشرا، فأتيت
موسى فقال:
مثله، فجعلها
خمسا، فأتيت
موسى فقال: ما
صنعت،
قلت جعلها
خمسة، فقال
مثله: قلت:
سلمت بخير،
فنودي: إني قد
أمضيت فريضتي
وخففت عن
عبادي، وأجزي
الحسنة عشرا).
وقال
همام، عن
قتادة، عن
الحسن، عن أبي
هريرة رضي
الله عنه، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (في
البيت
المعمور).
[-3207-] Malik İbn Sa'sa'a
r.a.'dan nakledildiğine göre Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Ben Beytullah'ta uyku ile uyanıklık arası bir halde iken hikmet
ve iman ile dolu altın bir kadeh bana sunuldu. Göğsüm karnıma kadar yarıldı ve
içim zemzem suyu ile yıkandı. Sonra da hikmet ve iman ile dolduruldu. Daha
sonra bana Burak denilen ve katırdan küçük fakat Eşekten büyük bir binek
getirildi. Ben Cebrail ile birlikte en alt tabakadaki sema katına vardım.
Orada:
'Gelen kimdir?' diye sorulunca, Cebrail: 'Gelen Cebrail!' diye
karşılık verdi.
'Yanındaki kimdir?' diye soruldu. Cebrail:
'Muhammed' deyince, 'O, Nebi olarak gönderildi!,
denildi. Cebrail: 'Evet' karşılığını verince: 'Hoş gelmiş, merhaba ona! Ne
güzel, ne iyi bir geliş bu!' denildi.
Ben bu konuşmanın ardından Hz. Adem'in
yanına varıp kendisine selam verdim. O da bana: 'Oğul ve Nebi, merhaba!' dedi.
Sonra ikinci sema katına geldik. Orada: 'Gelen kimdir?' diye
sorulunca, Cebrail: 'Gelen Cebrail!' diye karşılık verdi.
'Yanındaki kimdir?' diye soruldu. Cebrail:
'Muhammed' deyince, 'O, Nebi olarak gönderildi!' denildi. Cebrail: 'Evet'
karşılığını verince: 'Hoş gelmiş, merhaba ona! Ne güzel, ne iyi bir geliş bu!'
denildi. Ben de İsa ve Yahya Nebilerin yanına gittim. Bana: 'Kardeş Nebi
merhaba sana!' dediler.
Sonra üçüncü kat semaya çıktık. Orada: 'Gelen kimdir?' diye
sorulunca, Cebrail: 'Gelen Cebrail!' diye karşılık verdi.
'Yanındaki kimdir?' .. ,diye soruldu.
Cebrail: 'Muhammed' deyince, 'O, Nebi olarak gönderildi!' 'denildi. Cebrail:
'Evet' karşılığını verince: 'Hoş gelmiş, merhaba ona! Ne güzel, ne iyi bir
geliş bu!' denildi. Orada Yusuf Nebiin yanına gidip
kendisine selam verdim Bana: 'Kardeş Nebi merhaba sana!' dedi.
Sonra dördüncü kat semaya çıktık. Orada: 'Gelen kimdir?' diye
sorulunca, Cebrail: 'Gelen Cebrail!' diye karşılık verdi.
'Yanındaki kimdir?' diye soruldu. Cebrail: 'Muhammed' deyince, 'O,
Nebi olarak gönderildi!' denildi. Cebrail: 'Evet' karşılığını verince: 'Hoş
gelmiş, merhaba ona! Ne güzel, ne iyi bir geliş bu!' denildi. Orada İdris Nebiin yanına gidip kendisine selam verdim. Bana: 'Kardeş
Nebi merhaba sana!' dedi.
Sonra beşinci kat semaya çıktık. Orada: 'Gelen kimdir?' diye
sorulunca, Cebrail: 'Gelen Cebrail!' diye karşılık verdi.
'Yanındaki kimdir?' diye soruldu. Cebrail: 'Muhammed' deyince, 'O,
Nebi olarak gönderildi!' denildi. Cebrail: 'Evet' karşılığını verince: ''Hoş
gelmiş, merhaba ona! Ne güzel, ne iyi bir geliş bu!' denildi. Orada Harun Nebiin yanına varıp kendisine selam verdim. Bana: 'Kardeş
Nebi merhaba sana!' dedi.
Sonra altıncı kat semaya çıktık. Orada: 'Gelen kimdir?' diye
sorulunca, Cebrail: 'Gelen Cebrail!' diye karşılık verdi.
'Yanındaki kimdir?' diye soruldu. Cebrail: 'Muhammed' deyince, 'O,
Nebi olarak gönderildi!' denildi. Cebrail: 'Evet' karşılığını verince: 'Hoş
gelmiş, merhaba ona! Ne güzel, ne iyi bir geliş bu!' denildi. Orada Musa Nebiin yanına gidip kendisine selam verdim. Bana: 'Kardeş
Nebi merhaba sana!' dedi. Ben oradan ayrılınca Musa Nebi ağlamaya başladı.
Kendisine: 'Sen niçin ağlarsın?' diye sorulunca şöyle cevap verdi: 'Ey Rabbim,
Benden sonra Nebi olarak gönderilen bu yiğit delikanlının ümmetinden cennete
girecekler, benim ümmetimden cennete gireceklere göre daha üstün / fazla
olacak!'
Sonra yedinci kat semaya çıktık. Orada: 'Gelen kimdir?' diye
sorulunca, Cebrail: 'Gelen Cebrail!' diye karşılık verdi.
'Yanındaki kimdir?' diye soruldu. Cebrail: 'Muhammed' deyince, 'O,
Nebi olarak gönderildi! Hoş gelmiş, merhaba ona! Ne güzel, ne iyi bir geliş
bu!' denildi. Orada İbrahim Nebiin yanına gidip
kendisine selam verdim. Bana: 'Oğul Nebi merhaba sana!' dedi. Ardından bana Beyt-i ma'mur yaklaştırılıp
gösterildi. Ben Cebrail'e bunun ne olduğunu sorunca bana şöyle cevap verdi: 'Bu
Beyt-i ma'mur'dur. Burada
her gün yetmiş bin melek namaz kılar ve oradan çıktıktan sonra bir daha
kendilerine sıra gelmez!' Bundan sonra önüme Sidretü'l-münteha
(en uçtaki ağaç) açıldı ve bana yaklaştırıldı. Bu ağacın meyveleri Hecey kullelerine, yaprakları ise
fillerin kulaklarına benziyordu. Sidretü'l-münteha'nın
kökünden ikisi gizli, ikisi açık dört nehir kaynıyordu. Cebrail'e bu nehirleri
sorduğumda bana şöyle dedi: 'Gizli olan nehirler cennettedir. Açıktan akan iki
nehir ise Nil ve Fırat'tır.'
Sonra bana elli vakit namaz farz kılındı ve geri döndüm. Musa Nebi'in yanına vardığımda bana: 'Ne oldu, neler yaptın?' diye
sordu. Ben: 'Bana elli vakit namaz farz kılındı' deyince, 'Ben insanları senden
daha iyi tanırım. İsrail oğulları ile az mı uğraştım! Senin ümmetin bu kadar
namazı kılamaz, buna güçleri yetmez. Rabbine dön ve (bu yükümlülüğü
azaltmasını) iste!' Bunun üzerine dönüp Rabbimden istekte bulundum ve kırk
vakit namaz kılınmasını emretti. Sonra dönüş yolunda yine Musa Nebi aynı
şeyleri söyledi ve namaz, otuz vakte indi, ardından yine aynı şeyler oldu ve on
vakte indi. Sonra yine Musa Nebiin yanına vardım ve
bana aynı şeyleri söyledi. Bunun üzerine Allah Teala
namaz vakitlerini beşe indirdi. Dönerken yine Musa Nebie
geldim. Bana: 'Ne oldu, neler yaptın?' diye sorunca: 'Allah beş vakit namazı
farz kıldı!' dedim. Fakat Musa Nebi yine aynı şeyleri söyledi. Ben de: 'Artık
tamam, ben bunu hayırla kabul ettim!' dedim. Sonra Allah tarafından: 'Ben beş
vakit olarak namazı farz kıldım ve kullarıma kolaylık gösterdim, onların yükünü
azalttım. Bununla birlikte her bir iyiliğe karşılık on kat mükafat
vereceğim!' diye nida edildi."
Ebu Hureyre bu hadisi: " ... Beyt-i ma'mur'da iken ... "şeklinde nakletmiştir.
Tekrar: 3393, 3430, 3887.